Sahiplenmek mi, Sahip Çıkmak mı?


Sahiplenmek mi, Sahip Çıkmak mı?

Dostlukların, ilişkilerin bozulmasındaki ana etkenlerden biri sahiplenme duygusudur. Sahiplenme ile sahip çıkma arasında fark vardır. Sahiplenme bir şeyi sadece kendinize ait görmektir. Bu da özgürlüğü kısıtlıyor. Sahip çıkma ise destek olduğunuz, bireyin kendi özgürlüğüne saygı duyan bir süreçtir. Sahip çıkma bir anlamda sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmektir.

Sürdürülebilir bir ilişkinin doğasında sahip çıkma vardır ve uzun vadede istikrarlı bir iletişim becerisidir. Sahiplenme ise kısa zamanda gelişen güçlü bir duygudur ama özgürlüğü kısıtlaması ilişkilerin kısa sürmesine yol açmaktadır.

Ataerkil aile yapımız ekonomik gelişmelerle birlikte kadının çalışma hayatına girmesi ile birlikte değişime uğramakta, adeta demokratik aile öncesi geçiş sancıları yaşamaktadır. Kadına yönelik şiddet artışının sosyolojik nedenlerinden biri bu ekonomik gelişme olabilir; ancak bu şiddetin psikolojik nedenlerinden biri de bu kadına sahiplenme duygusudur. Oysa bütün medeniyetler sahip çıkma gayretlerinin ürünüdür.

Güçlü olması gereken “sahip çıkma” duygusudur. Yüce Yaratıcımız bile bize sahip çıkma adına doğru yolu gösteren kitaplar, peygamberler gönderiyor ve bütün bunları doğayı kavrayıp kendi yolunu çizme şansı olan aklı veriyor. Oysa O istemezse yaprak bile kıpırdamaz. Sahiplenseydi şiddet gösteren erkek gibi yeryüzünde onca nimetine rağmen O’nu tanımayan şükretmeyen kalır mıydı?

Sahiplenme duygusu tekelleşme kartelleşme sonucu dünya savaşlarının nedeni, diğer tüm menfaat çatışmalarının, hırslarımızın kaynağıdır. O yüzden doğamızdaki barış atmosferimizi bozup kin öfke şimşeklerinin çakmasına yol açan sahiplenme duygusu sosyal psikolojik bağlamında bilimsel açıdan sürekli araştırılması gereken toplumun bu anlamda eğitilmesi gereken bir duygu olduğuna inanıyorum. Buna ilişkin aile ve okul terbiyesi koruyucu hekimlik gibi tedbir olacak şekilde planlanmalıdır.

Kısaca toplumsal barışın huzurun şifreleri “sahip çıkma” duygumuzun gelişmesine bağlı. Eğer geliştirilemezse doğamızdaki diğer dürtüler gibi kendi başına buyruk hale gelince kontrolsüz tutumlarla bize ve çevremize zarar veren sahiplenme duygusu güçleniyor. İlkel benliğin bütün katmanları arasında kaybolan kişilik gelişimiz zarar görüyor, erdemli yanımızda gölgede kalıyor açığa çıkmıyor. En değerli besin kaynağımız bize toplumun güveni azalıyor.

İnsanlık tarihinde ne kadar medeni refleks varsa hepsi sahip çıkma duygusunun ürünüdür. Sahip çıkma diğerlerine de istifade şansı verdiği için birlik beraberliği de teşvik edicidir. Birlikten güç doğarsa medeniyetler de böyle bir gücün eseridir. OECD 2013 verilerine göre birbirine en az güvenen Şili’den sonra ikinci toplum oluşumuz, bu konuda tehlike sinyallerinin çoktan çaldığının göstergesidir. Bu anlamda hızla güç kaybettiğimiz bir gerçek.

 


Yayın Tarihi: 24/06/2016