Okuyup Düşünmüyoruz, Aklını Kullanma Sorunumuz


Okuyup Düşünmüyoruz,  Aklını Kullanma Sorunumuz

Hiçbir ilacın yan etkisi aklını kullanamama sorunumuzun yan etkileri kadar kalıcı ve yıkıcı değildir. Dert, sorun varsa akıl da vermiş yüce Rabbim. Dinimizde akıl baliğ olunca mükellef sayılıyor, muhatap alınma derecesine yükseliyoruz. Akıl demek ki ayırt edici gücümüz. Kullanmasını bilmek hem dünyevi hem de uhrevi açıdan önemli.

“Biz ona eşyanın bütün isimlerini öğrettik.”, “insanoğlu için ancak emeğinin karşılığı vardır.”, “oku” , “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu”, “düşünmez misiniz” “akıl etmez misiniz” “hiç şüphesiz bunda düşünenler için, akıl edenler için bir ders vardır.”

 Kuran’da okumak, düşünmekle var olma mücadelesi vermeye teşvik varken ve okuyup düşünen Müslüman ilim öncülerinin medeniyete katkıları ortada iken günümüz insanının ölümü bahasına medeniyetin asrımızda kendisini sömüren parlayan yıldızlarına koşuyor olmasında terslik yok mu? Oku emri ile herkeste var olan beynimizin yazılımı akıl devreye girdiği mesajını iyi okuyamıyoruz. Çünkü okuyup düşünmüyoruz.

120 milyon nüfuslu Japonya’da yılda kişi başı 12 kitap okunuyor, bizde yılda 1,5 sayfa. Okuyup düşünen Japon toplumunun ekonomik katma değeri bizden fazla olması kendi ekonomisinin dinamosu küresel markalarının olması yukardaki ayetlerin tefsiri ve doğrulaması değil de nedir?

O yüzden beka sorunu, dış mihraklar, vay manipilatörler, spekilatörler, hainler diyerek sorunu afakileştirip bireylerin gayretlerini tetikleyemeyiz. Sorunu aklileştirme ve somut çözüme giden yolu kolaylaştırmalıyız. “Zorlaştırmayın kolaylaştırınız.”prensibi esas olmalıdır.

 Bireylerin gayretlerini kendi gelecekleriyle toplumun geleceğini teminat altına almak için bu işin lideri aklına mukayyet olması gereken bireyin kendisi olduğu gerçeğini anlamasına yardımcı olmak ve bu iyi niyet atmosferini korumak için vardır devlet.

İnsanı yaşatmanın ötesinde medeniyete katkı sağlar hale dönüştüren organizasyondur devlet. Medeniyete katkı sağlayacak hedeflerden yoksun bireyler tüketim toplumu olmaya mahkumdur ki hazıra dağlar da devlet de dayanamaz.

Tahran Üniversitesinde İran Dış İşleri Bakanı Cevat Zarif bir konuşmasında; “gücün kaynağı bilim, teknoloji, inanç, bağımsızlık, toplumsal güvendir.”  Doğru tespitinde bulunuyor. Bu başta Siyasal Bilimler Fakültesi ve tüm eğitim kurumlarımızda vizyon bilgi olarak belleklere yer etmelidir.

 Bu cümleden esinlenerek bir “bağımsızlık” ağacımız olsa, bu ağacın kökleri de bilim, teknoloji, inanç, toplumsal güven olsa ve bir ağacın güç kaynağı kökleri olduğu gerçeğinden hareketle bu kökleri bir uzman tek tek etüt edip zayıf bulsa ilk fırtınada bu ağaç yıkılma riskine binaen derhal önlem alınması gerektiğine ilişkin rapor yazacaktır.

Köklerimize Atilla’dan bu yana kibrit suyu dökenler belli. Beyin ayarlarımızla da eğitim yoluyla oynadılar ki tarih boyunca bu yıkılışlardan ders almadık. Bütün yıkılışlarımızdan ders almamak öncelikle akıl sorunu, aklını kullanmama sorunu değil de nedir? Hani “Müslüman bir sokulduğu yerden sokulmaz” basireti?

Yıkılınca değil yıkılmadan aklımızı başımıza devşirmek zorundayız. Sorunu bekadan herkesin payına düşen aklı kullanmama sorununa indirgersek herkes aklını güçlendirmenin somut adımlarını atacak; okuyup düşünecek, ibret almanın ötesinde üretici gücün kaynağı aklı olduğunu fark edecek. Yoksa çok defa daha “aaa kuşa bak” diyecekler yukardaki dört zayıf bir doğruyu ham yapacak.
Bağımsızlık ağacımızın bilim, teknoloji, inanç ve toplumsal güven kökleri akılla sulanmak zorunda.
 


Yayın Tarihi: 29/03/2019