Atatürk’ü Anlamak ya da Anlamamak


Atatürk’ü Anlamak ya da Anlamamak

Tarihi asgari hata ile anlayabilmek için hepimizin bilim okuryazarlığı becerisi olması şart.

Bilim okuryazarlığı bizi bilim adamı yapmaz ama bilimsel olmayanla bilim arasındaki farkı anlarız. Bizi hurafe ve dedikodulardan arındırır.

Asgari hata ile tarihi anlamaktan bahsettim çünkü bugünün dürbünüyle tarihi organik atmosferiyle görüp hissedemeyiz, nakledilenin bilimselliği ile doğru orantılı olarak gerçeği anlamaya çalışırız.

Her belge ne kadar manipülasyondan arınmıştır, psikolojik savaşın ileri karakolu medya o zaman da itibarsızlaştırma operasyonları için iftiranın merkezinde yer aldı. Bazı yazarlar mandacı zihniyetle köşelerinde Osmanlıyı tukaka ediyor Avrupaya övgüler diziyordu. Şimdi her belge ne kadar gerçektir. Her hatıra ne kadar organik atmosferini yansıtır ki..

Tarihi tez inşa ediyor ve bilinenin aksine bu budur derken bilimsel açıdan tarihi ele almanın sınırlılıkları sizi zorlamalı. Yoksa dedikodudan öteye geçemez sloganların kanaatleri esir almasına destek olur, yangına körükle değil benzinle gidersiniz.

Oysa ahlaki açıdan “fitne uykudadır veyl uyandırana, ölülerinizi hayırla yad ediniz, Müslüman kadına iftirayı büyük günah sayan hadisi şerifleri nereye koyacaksınız.

Her aydın, bilinçli yurttaş, insan evladı sosyal anlamda da maliyet fayda analizi yapıp bir söz söylemeli, bir işe kalkışmalı. Sözü süzüp de söylemeli, bin düşünüp bir söylemeli.

Kaldı ki maksadı aşan bu iğrenç ifadeleri, iftiraları manidar buluyorum, Mevlana kürsüsü hocası Mevlana’ya hayvan örneklerinden hareketle sapık diyebiliyor, Yunus Emre Hacı Beştaşı Veliden Nasrettin Hocaya bu itibarsızlaştırma çalışmaları Türk insanının milli manevi kodlarıyla oynayıp değersizleştirme hareketinin bir parçası olduğuna inanıyorum.

Küresel sermayenin namı diğer Kapitalizmin bu psikolojik savaşıdır, sömürgeleştirmeye (mandalaştırmaya) hizmet eden popüler kültürün egemen olması için Türk insanının psikolojik direnç kaynaklarını yok etmeye dönük gaflet delalet kokan hareketler bunlar.

Bu itibarsızlaştırmanın asıl hedefi tam zamanlı sömürgeleşmiş tüketim toplumu olmaktır. Üretemeyen özsaygısını yitirmiş, hazırcılığa alışmış ama hazıra dağların dayanmadığını düşünemeyen, okumayan, hakkı olmadığı halde hak iddia eden, çalışmadan kazanmayı düşünen, ufak bir zorlukta pes eden ancak yaşamak için birbirini ısırmaya varan vahşilikte bir toplumun inşasının habercisi Çanakkale sonrası yenilginin hazımsızlığını yaşayan İngiliz hükümetinin destek olduğu yayınları ve bizdeki mandacı aydınlarının yazdıklarına bakmak lazım.

Yine İngilizlerin sömürgeleştirmek istedikleri ülkelerde çalıştırdıkları sosyal antropologların milli manevi kodlarla nasıl oynadıklarına bakarak Türkiye’de yakın tarihte gerçekleşen bu maksatlı yayınların hedeflediği bu milleti büyük millet yapan değerler olduğu anlaşılacaktır.

W. Churchill Çanakkale sonrası “Türkler havuzdaki balık gibidir; su varken yakalaması zordur. Havuzun suyunu yavaş yavaş azaltarak kendiliğinden yok oluşlarını seyredeceğiz der.” Havuzun suyu bizi biz yapan değerlerimizdir.


Yayın Tarihi: 12/05/2017